15 Şubat 2019 Cuma

Bazı nedenler bilinmemek için varmış

Hayatımın uzun bir bölümünü yalnız geçirdim. Amk neden böyle bir şey yaptım? diye ilk defa şimdi sordum kendime ve bu satırları yazdım. Nedenini ben de bilmiyorum! Sadece hayatımın dönüm noktalarını hatırlıyorum. Yalnız olmamayı seçtiğim AN'da hayatım şimdiki gibi olmayacaktı. Off ne dönüm noktaları ama!

Şimdi yalnız kaldığım AN'ları hatırlıyorum. Çünkü şimdi yalnızım. Yalnız kaldığımda hep onu arardım. Beni kızdırsa bile hissederdim ki o orada. Kavga etsek de o yine benimle birlikte. Onay beklerdim ondan. Beni rahatlamasını beklerdim. Yapardı. Onaylardı. Rahatlatırdı. O şimdi bir eksiklik. Yok çünkü. Gitti. Özledim. Nasılsın? Neler yapıyorsun? Rahat mısın? Keyfin yerinde mi? Ben çok yalnız kaldım. Gel rüyama... Evdeki viskiyi açamadım. Kendi başıma içemedim.

23 Aralık 2018 Pazar

Islak Geceler

Bu başlığı bir hafta önce attıydım. Yağmur yağıyordu ve hiç bir şey yazmadım.

Yazmaya başlamadan önce eski yazılarımı okurdum. Nerede kalmıştım diye sorardım kendime. Bugün farklı. Hayatı akışına bırakmak gibi çoğu şeyi çözmenin verdiği özgüvenle devam ederken dünyanın merkezinde olsam ve akışı ben kontrol etsem ne güzel olurdu, gibi bir düşünce sardı beni. Hayat aksın bana benim istediğim gibi aksın...bir kez olsun tadayım...sıkılınca bırakırım.

Yazılarımda her zaman bana sorun olan şeyleri yazmış gibi hissediyorum. Hiç kendi sorunlarımı anlatmamış gibiyim. Şimdi sorunlarımı yazdığım kağıda baktım ve yine yazmak istemedim.

Bir insan vardır. Yüzünü görünce bütün olumsuzlukları, sorunları, dertleri ve uğraşı unutursun. Tamam, belki unutmazsın ama önemini öyle yitirir ki kendini yeniden doğmuş, arınmış gibi hissedersin. Umut dolarsın, sevgi dolarsın, taşarsın. Bedenine sığamazsın. Ben bunu hissediyorum onu görünce. Aklıma gelince de. Sakinlik veriyor resmine bakmak. Belki huzur veriyordur. Kelimeleri düzgün seçemiyorum ve kullanamıyorum. Sanırım yazarken kekelemek böyle bir şey! :)) Doğru kelimeleri bulamamaktır yazarken kekelemek.

Birine daha ne kadar açık olabilirim? Daha ne kadar ben olabilirim? Daha ne kadar savunmasız olabilirim? Dokunsa kırılacağım, sarılsa iyileşeceğim, öpse eriyeceğim, bir bakış atsa tükeneceğim... Çünkü'lerim yok benim. Bunları hissediyorum ÇÜNKÜ... Bu cümlem yok. Ben böyle olduğum için hissediyorum, kendim olduğum için hissediyorum. Ya da zaten böyle hissetmem gerekiyor, ya da bunun böyle olması gerekiryor. Başka türlü olsaydı ben, ben olmazdım. İşte öyle bir şey... Anlatmaya çalıştığım duyguyu yine ilk defa hissediyorum ki buraya yazıyorum. Bunu anlatacak kelimeleri bilmiyorum. Cümleri kuramıyorum. Zaten burada yazdıklarım paslı kelimeler, küflü mısralar, başıbozuk cümleler ve sarhoş düşüncelerden ibaret. Benden ibaret.


Özledim küflü mısralarımı, paslı kelimelerimi, başı bozuk cümlelerimi ve sarhoş düşüncelerimi..

Babamı kaybettim...Yazılarımı hiç okumamıştı. Olsun. Olsun demek de zor artık.

Yarım kaldı her şey. Her şey yarım kaldı.

Güzeldi, iyileştiydi, konuşurdum, danışırdım... falandı, filandı... Cümlenin sonuna konulan üç nokta gibi oldu... Nefret ediyorum, sövüyorum, küfrediyorum, özlüyorum, eksik yanımı hissediyorum, gelecekteki güzel günleri hayal ediyorum... ağlıyorum.

Filmlerde olduğu gibi, hayatıma kurgu gerekiyordu. Hayatıma aradığım "kurgu" geldi. Yolda yürürken kulaklarımda müzik çalmıyor ama sevince ben müzik oluyorum ve eşlik ediyorum. Nedense artık daha anlamlı seviyorum. Aslında daha anlamlı hissediyorum.

Affetmek daha kolay oldu. Oldu.

Daha iyi bir baba mı olacağım? Kesinlikle...

...ve bu üç nokta...

...

28 Eylül 2018 Cuma

Her yazıma başlık mı bulacağım?


Olay birini kaybetmek ya da kazanmak değildir ki, olay kendini kaybetmek ya da kendini kazanmaktır. Bence. Yine yeniden yazar olmak, yazmak. Yazarların nasıl kişilikler olduklarına bakınca moralim bozuluyor. Neyse, boş ver.

Ruhumuz yorulmaz ama en bitkin parçamızdır. Tabii ki inanırsan. Eskiden yazmıştım yollar bitmez diye. Biri biter diğeri başlar. Bitmeden de başlar. Bazen bir yol olur, bazen birden fazla. Ama hayat sanki hiç bitmeyen bir yolmuş gibi. Sonunu göremiyorum. Son planları yapamıyorum. Sonunu göremediğim için hep başka yollar buluyorum. Ne zaman öleceğini bilmek gibi… ya da bilememek gibi… Bazı yollar bitiyor ve hayatından da yolları götürüyor. Bazen ana yollar gidiyor. Bazen gittiğin yollar eksik kalıyor. Düzlüğü bozuluyor. Bazen zorla yeni yola başlıyorsun.  Bazen o yolda gidiyorsun. Bazen gitmek istiyorsun da sen zaten gitmişsin. Bazen sevmek istiyorsun da sen zaten seviyorsun gibi…Demiş ya Melih KİBAR “işte öyle bir şey”!

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Bana sormadınız ki!

Aklıma geldiğinde 'iyiki doğmuşum lan ben' diyorum. Doğum günüm benim için değil ki, benim doğumuna memnun olan insanlar için. O zaman KUTLAYIN!

Para her şey değil ama bir şey. Para için bütün hayatını bir işte çalışmak için boşa harcıyorsun...düşün bunu. Ben ise sevdiğim işi yapıyorum ama hâlâ para kazanamıyorum. Ben de bunu düşünüyorum. Sevdiğin işi yap ya da yaptığın işi sev.. Blah blah blah.

Aklıma geldi. Para mutluluk getirmez diyen insanlar var. Sorgulamıyorum, yadırgamıyorum ve kabul etmiyorum.. Gidin buradan!

Hayatımın bitmeyen dönemlerinde yine karşınızdayım. Bu dönemde sinirli, isyanlı, sıkılmış, yaptıklarımla tatmin olmayan ve takdir görmeyen, hatta beş parasız kalmış, mutlu olmak için istediğim araçları alamayan biriyim. Sevdiğim müzikleri dinleyen bile yok. Sonra, iyiki doğdun!

İyi ki doğdum dediğim günlerin sayısı ben niye bu dünyaya geldimki lan dediğim günlerin sayısını daha geçmedi. Ya da istediğim, arzu ettiğim mutluluğa daha ulaşamadım. Aqmun dünyasında çocuk istiyorum ama param yok, işim yok. Çok saçma lan! Evet çok büyük örnek oldu. Fotoğraf ve video çekmek istiyorum. Kameram yok. Kamera satın almak istiyorum. Param yok. Para için işte çalışmam gerekiyor. İşte çalışmak için hayatımın yüzde doksanını oraya adamam gerekiyor. Ben istediklerimi yapamıyorum. O zaman ben niye doğdum ki AQ?!

18 Şubat 2017 Cumartesi

Eskisi Gibi...

Eskisi gibi...üzüm tadı gelmese bile içilebilir beyaz şarap eşliğinde..tam çürük olmayan üzümden yapılmış şarap diyelim.. :)

Alışılmış bir kış günü. Hava açık güneşli ama güneş ısıtmıyor. Rüzgar var. Deniz havadan daha soğuk! Denize girdim, biliyorum! Deniz dalgalı değil. Durgun. Ben ise gölgede oturmuş denize bakarak bu satırları yazıyorum. Denize bakıyorum. Dışarıdayım. Bilindiği gibi denizin dalga sesi insanı dinlendirmiyor. Rahatsız ediyor. Çünkü dalga sesi bir gürültüdür!! :)) Gölge rüzgarlı ve soğuk! Geceler soğuk değil. Yorgan var, klima var. Çok duygusallığa yer yok bu yazımda. Yeter.

AN'ı yaşamak için yazıyorum. Hayatımın bu döneminde duygulara fazla yer vermek istemiyorum. Komiktir ki; hayatımın "bu dönemleri" hiç bitmiyor. Hep "bir dönem" içinde oluyorum. Boş bir dönemim yok. Bu dönemler duygulara bağlıdır. Anlayacağınız, hep duygusal hep duygusal..bitmedi bu duygusallar! Bu nedenle hiç bir yazarla arkadaş olmak istemiyorum. Tanışmak bile istemiyorum. Çünkü çok duygusaldır. Popüler yazarlar farklı kategoridedir. Bana ne?!

Bu satırları yazan kişi, yani ben, toplumun kurallarını hiçe saymış bir kişidir. Çünkü toplum karşısında başarısız olmuştur :)) 30 yaşıma yaklaşıyorum, bir işim yok, daha evlenmedim, yaşıtlarım hatta benden küçük kuzenlerim çocuk yaptı, annem ve babam torun hasreti içinde, düzenli bir ilişkim yok. Toplumun gözünde başarılı olmak için bunları gerçekleştirmek gerekir. Benim geldiğim köyde böyle! Ben ise, "daha neyi yapabilirim?", "daha neyi tecrübe edebilirim?" derdindeyim. Açıkçası "nasıl mutlu olabilirim?" derdindeyim. Çünkü kimse bana "mutlu musun?" diye sormadı! Kimse sormadı!  Falan filan...

Üşümeye başladım. Şu AN'da çok mutsuzum. Üşüyorum! Karnım aç, kafam güzel! Daha samimi olamam.. :)) Beyaz şarap şişesinin dibine yaklaştıkça şarap sirke tadı vermeye başlıyor. Sanki limonlu ve sirkeli salatanın dibinde biriken suyu içiyor gibiyim. Ama bu durum, Akdeniz'in incisi Kıbrıs adasının doğu sahilinde kıyıda oturmuş beyaz şarap içerek yazı yazdığım gerçeğini değiştirmiyor. Filmlerde olan, gerçek hayatta olmayan (benim tecrübe edemediğim) "kurgu" eksik. Sanatsal filmler bu yüzden çok güzel. Kurgu var. Işık daha garip. Renkler daha garip. Müzikler daha garip. Benim hayatımda kurgu eksik!!  Hayatımda duygusallığa çok yer var, (bıkkınlık geldi duygusallıktan) ama kurgu eksik. Mağusa kaleiçinde, akdenizli sarı taşlardan yapılmış eski evler arasında yürürken aklımda Ornella Vanoni'den L'Aappuntemento çalmıyor! :D

Yine duygusala bağladım. Fark ettim ki yazılarım zamanla değişiyor. Normal. İyi ki değişiyorum. Hep aynı ben olmak istemezdim. Şimdi içeri girdim. Oturduğum masadan denizi görebiliyorum. Açık havanın etkisi, güneş ışıklarını görebiliyorum. Hareket eden otları, rüzgarı görebiliyorum. Beyaz şarabım bitmedi, Yudumluyorum. Kendimle başbaşayım. (yani yalnızım :D ) İlk defa "gratitude" hissettim. OH YEAH ingilizcem çok iyidir!! :)))

Beni tanıyorsan, seni bu duyguları birlikte paylaşmaya beklerim. Okuduğun için teşekkürler.

23 Aralık 2016 Cuma

LAN!

"Hayatında hiç bir şeyinin olmaması, istediğin her şeye sahip olmaktan daha az korkutucu değildir" demiş bir yabancı. Biri de almış bu sözü türkçeleştirmiş. Daha basit çevirememiş. Aferin. Güzel söz..düşününce ama derin derin düşününce hak veriyorsun. Yinede ben istediğim her şeye sahip olmayı istemeye devam edeceğim. Hala gencim hala açgözlüyüm :)))

"ya şöyle olsaydı"'ları boşver...tanrı rolü oynamaya gerek yok. Yoksa kafayı yemeye başlıyorsun. Oldu bitti. Ama takıntı yapmak bir başka güzel, değil mi?

Hayatıma girmiş aktiviteleri hatırlatan nesneler nelerdir? Basketbol oynadım, basket topu gibi...pota ya da basket sahası..Hayatıma giren her şeyi anımsatan simgeleri döğme/dövme(gerçeğini bilen yok) olarak yaptırmak istiyorum. Akşamcı içkim Jack en başta olurdu. Böğbın içiyoğuz!! Öz ailem dışında ailem bildiğim insanların resimlerini döğme/dövme şeklinde yaptırmak çok garip olurdu. Buna hazır değilim.

Hayat ya da / veya / ve ailem bana bir şeyler verdi. Bana verilen şeyler benim arzuladıklarımdan, tutkularımdan, isteklerimden ve en önemlisi ihtiyaçlarımdan farklı olunca ve bu hoşnutsuzluğu belirtince, nankör sıfatını bana yapıştırdılar. Kimse sormadı ki bu ne istiyor, neye ihtiyacı var, arzuları neler, tutkuları neler, içinde ne çelişkiler yaşıyor...gibi. Bunları kime anlatsam? Kim anlayacak? gibi boş sorular hep aklımda...anlamak ya da anlamamak değil sorun. Sorun güven konusudur. Anlayan ve anlamaya çalışan oldu. Okuyorlarsa kendilerini biliyorlar. ;) Selametle...

Bir şeyin değeri ona sahip olup olmamanla ölçülür. Böyle bir tanım var mı bilmiyorum. Şimdi uydurdum. (bilinçaltımdan fışkırıyor) Orjinal cümle, tok açın halinden anlamaz, idi. Nereden nereye gelebiliyorum...."Hayatımın bu dönemi de böyle geçsin" diyorum ama "hayatımın bu dönemleri" bitmiyor! :))

Bir itiraf; kendi kendime konuşurken hep kendimi güldürüyorum. Hep gülüyorum. Bu bir başarı!  (başarı hikayesi budur)

Özgür iradenin olmadığını, yaptığın seçimlerin bilinç altının bir sonucu olduğunu öğrendiğim günden itibaren hiç bir seçim yapmaz oldum. Yapamıyorum. Zaten seçeceğim şeyler kısıtlı. Bir de özgür irademin olmadığını öğrenince...çok derin düşünüyorum aq!!! Hiç bir şey bana yetmiyor! Bu ne kadar kötü ve ne kadar umutsuz bir his. Anlayamazsınız..

Ertesi gün yapacağım "edit"i yapmadan yayınlıyorum. Evet yine sarhoşum...yine yazıyorum...yine düşünüyorum...YİNE YALNIZIM LAN! ;))

son aklıma gelen...bir gün bir arkadaşım bana sordu, ""Furoyt diye bir adam varmış benim kız onun kitaplarını okuyor. Kim lan bu adam?"" :D :D :D  Konu bu değil ama sözüm sana Furoyt' Yaşadığım topluma kendimi adapte etmiyorum ben. ignorıns iz bilis! :)))